Sonunda sonunda 2.bölüm.
İngiltere yolculuğumun öncesinde her şeyi yetiştirmeye çalışırken telaş içinde blogla ilgilenmeye fırsat bulamadım :(
Neyse çarşamba bugün zaten , çok da gecikmemişim yazmak için :)
Evet efenim buyrunuz Utopia'm 2.Bölüm :
....] ''Herhalde bugün beni uzaktan biri izleseydi,kesin romanımı yazardı!'' diye düşündüm içimden.
Neyse,sonra alarmımın kurulu olup olmadığını kontrol ederek büyük bir huzurla bu zor günün sona ereceğini ve sabah tertemiz,ışıltılı ve yepyeni bir güne başlayacağımı hayal ettim.İşte tam bunları düşünürken uyuyakalmışım.Gerçeklikten biraz uzakta,sadeliğin etrafında dönen hayal ülkemle de tam o anda tanıştım işte.Hangi ülke yani?
''Evrende eşi benzeri olmayan,kusursuzluğa çok yakın bir toplum tarafından ayakta tutulan UTOPIA'dan bahsediyorum.UTOPIA..''
[Ve o andan itibaren kendimle ilgili her şeyi unutup,bir kaşif kimliğine bürünerek bu yeni ülkeyi keşfetmeye adadım kendimi..tamamen..]
Yemyeşil bahçelerin,pespembe çiçeklerin,upuzun mis kokulu ağaçların arasından ilerleyen konuksever bir patikadan gidilir Utopia'ya.Patikanın sonuna gelince uzun ve parıl parıl bir ırmak gülümser bize , üzerindeki iki - bilemediniz üç- kayıkla.(Bu bahsettiklerim aslında tam anlamıyla 'kayık' kategorisine girmiyor ancak form bakımından en çok onlara benzettim,düşündüm ve daha fazla benzeteceğim bir taşıt bulamadım :) Ama şunu da belirtmeliyim ki,Osmanlı'nın meşhur ''saltanat kayıkları''na zarafet ve incelik bakımından oldukça yakınlar :) ) Kayıkların üzerinde de kavruk kahve tenli ve samimi kayıkçılar.Öyle insanlar ki onlar,konuşmanız gerekmez derdinizi anlatmak için;en ufak bir bakışınızdan anlarlar hemen sizin yeni bir Utopia yolcusu olduğunuzu.Alırlar sizi kayıklara ve koparırlar sizin için bir ''utio'' (Yalnızca Utopia'da yetişen ve çiftçiler tarafından özenle büyütülüp,bakılan leziz bir meyve.Kayıkçıların bunu ziyaretçilere armağan etmesi adetlerindendir.) Ve yolculuğun başlamasıyla onların nesilden nesle geçmiş,sözlü efsanelerini okumaları bir olur. (Bu efsaneleri,konularını Utopia'nın asırlardır süren güzelliğinden,düzeninden,halkının sevecenliği ve temizliğinden alan,yalnızca o yöreye özgü pastoral şiirler olarak düşünebilirsiniz.)
Hayallerinizden kendinizi bir anlık sıyırıp , yolculuğunuzun sonuna geldiğinizi fark ettiğinizde ise yol arkadaşınıza kendinizden küçük bir 'anı' bırakmanız yeterli olur.Anıdan kastım elbette bileğinizdeki taşlı marka saat veya boynunuzdan çıkarmadığınız -ve pahalı olduğu her ince detayından belli olan- etkileyici gerdanlık değil. Benim bahsettiğim,köşesinde adınızın yazdığı minik,samimi bir not ya da yıllardır sizde duran ,rengi solmuş bir fotoğraf mesela,bu onlar için çok daha anlamlı ve unutulmaz bir hediye olur,emin olun...
Bölüm 2'nin sonu.Umarım bu bölümü de seve seve,sıkılmadan okumuşsunuzdur :) Önümüzdeki iki hafta yurtdışında olacağım için söz verdiğim gibi her hafta yalnızca bir bölüm ekleme şansım olmayacak.Bu hikayeyi ve laptop umu yanımda götürmek benim için oldukça zahmetli olacağından , bu haftasonu iki haftalık 3. ve 4. bölümü de yayınlamaya çalışacağım.Ve umarım onları da aynı tadı alarak okursunuz :)
Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanan yazıların tüm hakları Ceyda Meriç'e aittir. Kaynak gösterilerek dahi bir yazının tamamı yazılı izin alınmaksızın kullanılamaz. Sadece alıntı yapılan yazının bir bölümü, alıntı yapılan habere/yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder