2 Eylül 2011 Cuma

UTOPIA 5.BÖLÜM [SON]




                     Utopia  aile hayatında,ekonomik ve sosyal hayatta,sanatta,bilim ve gelişmede,din ve inançlarda kısacası hayatın her köşesinde sevgi ve çalışmanın yarattığı mucizelere inanan ve sorumluluklarından/ilkelerinden asla taviz vermeyen bir toplumu içinde barındırıyor.Böyle bir insan topluluğunun yalnızca varlığı bile yönetimi etkilemeye yeterli.Bu sayede de, devlet 'sanat + bilim ' çevresinde dönen bu hayat tarzını destekliyor.Zaten Ütopları zengin yapan da bu.. Yani kurallara bağlı kalıp,onları varoluşlarının temel ilkesi haline getirmek.UTOPIA, böyle bir sistem ve böyle bir toplum dayanışmasıyla her geçen gün ilerlemeye ve gün geçtikçe güçlenerek ayakta kalmaya devam edecektir.İlerlemelerini engelleyecek yalnızca tek bir neden olabilir.O da : 'dış baskı' .
                     Nasıl bir dış baskı peki? Şöyle ki,Utopia yabancı ülkelerin gözünde her zaman için bir imparatorluk kadar güçlü,ancak imparatorlukların yoksun olduğu demokrasi hazinesine de sahip bir ülkedir.İşte bu yüzden bahsettiğim bu yabancı ülkeler , her an bir 'rakip' e dönüşebilme riskini barındırıyor.Tabi Ütoplar bu riskle kendileri başa çıkabilir.Ancak bu bilinçten yoksun olanlar için tek çözüm yolu savaş olacaktır,çünkü kendilerini ancak bu mutlu ve tatmin edecektir.Eğer böyle bir 'savaş' olasılığı düşünülmek zorunda kalınırsa,Utopia halkı sığınağını (çocukların adası) her zaman için saklı tutmaya çalışacak ve kalplerine zarar gelmemesi için canlarını  vermeye hazır olacaklardır.


                ''UTOPIA, TÜM BU İLKELER ÜZERİNE KURULU KALDIKÇA VE KALBİNİ FIRLATIP ATMADIKÇA AYAKTA KALMAYA DEVAM EDECEKTİR..SONSUZA DEK ...'' 




-Şöyle bir düşünüyorum da,acaba böyle bir ülke , böyle bir sistem gerçek olur mu bir gün? Yoksa yine hayal mi kuruyorum? Galiba öyle.Çünkü Utopia gibi bir ülkenin doğması için öncelikle Ütop halkı gibi bir toplum oluşmalıdır.Sanıyorum ki bunun gerçekleşmesi şu an için imkansız denecek kadar zor.Ben yine de ümidimi kesmiym. Yoksa rüyamdan,kurduğum bu büyülü hayalden hiçbir ders almamış biri olarak 'sürü'de yürütülmeye -ve çoğu zaman koşturulmaya- mahkum edilmiş koyunlardan ne farkım kalır ki ? 






                                   
     Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanan yazıların tüm hakları Ceyda Meriç'e aittir. Kaynak gösterilerek dahi bir yazının tamamı yazılı izin alınmaksızın kullanılamaz. Sadece alıntı yapılan yazının bir bölümü, alıntı yapılan habere/yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

UTOPIA 4.BÖLÜM







Sizlere bahsettiğim çocukların yaşadığı bu adada onları hayata hazırlayan her şey bulunuyor: sadelik,eşitlik,adalet,mutluluk,sevgi,hoşgörü,paylaşma güdüsü,aşk,ümit,merak,kıskançlık,rekabet,doğa,huzur,gerektiğinde acı,gerektiğindeyse nefret.Kısacası hayatın ta kendisi.Asıl demek istediğimse,bu çocuklar Utopia'ya geçmeye hazır olanda dek tek başlarına,kendi ayakları üstünde durmayı bilerek,ailelerinin onlardan hiçbir zaman eksik etmeyeceği sevgiyle yaşayacaklar,hazırlanacaklar.Bu adada hırsızlık yok.Felaketler yok.Terör yok.Biliyorum , onlar da hayatın bir parçası. Ama yok,çünkü bu çocuklar zaten tek başlarınalar ve her ne kadar bu felaketler adalarına uğramayacak olsa da, onlar bunların her birinin farkında.Kısaca ailelerin içleri rahat,ancak çocuklar bu kavramların anlamlarını ve sonuçlarında olanları çok iyi biliyor ve her gün onlara izletilen 'dünyadan kareler' (bir nevi belgesel,bizlerden naklen yayın !!! ) isimli belgeselleri izleyerek adeta tecrübe sahibi oluyorlar.Yani hem dünyaya/bizim dünyamıza,hem adadaki hayatlarına , hem de Utopia'ya en uygun şekilde hazırlanıyorlar.Her zamansa birlikteler,istisnasız.(Yeri gelmişken ada kuralları hakkında belirtilmesi gereken temel bir maddeyse şöyle: Bu çocukların ailelerine UTOP yönetimi bir zorunluluk vermiş,çocuğun ne zaman ihtiyacı olursa ailesi kalkıp adaya gelmek zorundaymış.Aksi takdirde aile Utopia'dan sınır dışı edilir,çocuksa adadaki eğitimine ve yaşam tarzına hiç bir şeyi eksik edilmeden devam edermiş.Ailenin tüm serveti ve malı mülküyse ellerinden alınırmış.Yani neymiiiiş? Çocuk sahibi olduktan sonra onu bir adaya atıp , tüm sorumluluklarından vazgeçmek yokmuşşşşş. Yani neymiiiiş? Bebeğini doğurduktan sonra onu caminin merdiven boşluğuna bırakıp , ' Sana emanet ettim yarabbim '' diyip , kaçıp gitmek yokmuuuuuuuşşşşş; anlayana.)


Evet,çocuklar hakkında söylenebilecekler şu an için bu kadar.Biraz da ailelerine değinelim.Bu insanlar ne yapar,neyle yaşar,neyle uğraşır? Utopia halkı sanayiden çok tarım ve zanaatle uğraşıyor.Ülkenin dört bir yanında hepsinin birbirine olan uzaklığı eşit olarak dağıtılmış müze ve atölyeler bulunuyor.Müzelerde her ailenin kendi yaşam tarzını,alışkanlıklarını,uğraşılarını,hobilerini gösteren tablo,heykel,çini,seramik,rölyef ve biblolar bulunuyor.Hatta kimi müziksever aileler kendileri için ayrılan alana yalnızca bir gramofon koymakla yetinebiliyor .Ve tabii kendilerine ait plak , hatta bazen 'kendi' plaklarını da yanına yerleştirerek...(Bu arada yine altı çizilmesi gereken bir husus: Herhangi bir soyadı altında bulunan her aile kendi yaşam tarzını,uğraşılarını vs anlatan/temsil eden/gösteren en azından bir eser sunmak zorunda: eğer o aileden herhangi bir eser alınmamışsa,aileden bir birey , sanata karşı ilgisiz kalmak sebebine dayalı olarak,belirli bir süreliğine zanaat kursuna gidiyor.Bu da ülkenin sanata olan düşkünlüğünü ve önceliklerini sanat ve bilime olarak belirlediğini gösteren bir kanıt.)
Bu zorunluluğu atlarsak,yüzdelerle ülkenin dallara dağılımı şöyle: Bilim ve sanata yönelen kesim ülkenin %49 unu ,tarımla uğraşanlar %37sini oluştururken , kalan %20lik kesim ticarete yönelmiş.Sanat ve bilim konusunda katı kurallara sahip olan ve oldukça tutucu gözüken Ütop halkı,tarımda da bir o kadar disiplinli çalışıyor.Her mevsim bol yağış olan bu coğrafya , toprağının verimliliği ve konumu gereği tarıma oldukça elverişli.Nüfusun yarısından fazlasının temel gelir kaynağı olmasına şaşmamalı.Ancak toprak işlemek ve bitki yetiştirmekle yetinmek istemeyen,kendi ürettiği ürünlerle,kendi ticaret yollarından ticaret yapmayı seçen kesim de azımsanacak nicelikte değil.Utop ticaret yolu sadece Utopların kullandığı ve ülke içinde farklı kasabalara yerli malı götürmeye yarıyor.Utop tüccarlar,genellikle ihtiyaç ve istek üzerine kendi kasabalarına özgü ürünleri,sınırdaki küçük köy/yapılanmalara kadar bizzat kendileri götürmeyi seçiyor.Kısaca , bu ülkede herkes her işini tam zamanında ve yalnızca kendi emeğiyle yapıyor.Bu da ülkenin yabancı desteğine muhtaç olmamasını ve halkın kendi kendine yetebilmesini sağlıyor.Kısaca burada işler tıkırında yürüyor :)


Çocuklara duyulan sevgi,onların yetiştirilmesine gösterilen büyük özen,insanların iş başındaki disiplini,ekonomide yerli malına düşkünlük,sorunsuz iklim ve büyüleyici doğa ve değindiğim diğer tüm özellikler , bir şekilde sizleri etkilemiştir sanıyorum.Yeterince etkilenmediniz mi? Peki,bekleyin.


    Gelelim Utopia'nın sosyal yaşamına.Örneğin giyim. Utop halkının -sizin de tahmin edebileceğiniz üzere- 'modern toplum yapısı'nın barındırdığı marka,fiyat,pahalılık,kalite takıntısı yok.İpekmiş,satenmiş,kuş tüyüymüş,yılan derisiymiş..Bu tür canice yatırımlarda + gösteriş meraklarında  hiç mi hiç gözleri yok.Tüm bunların yerine,önceden bahsettiğim 'utıo' bitkisinin üretildiği ağaçlardan bir kısmını bazı deneyler için ( bitkinin,ham maddenin sosyal yaşama katılması : giyim ürünü vb.  olarak) ayırıyorlar.Yüzyıllar öncesinden başladıkları bu ayırma-işleme deneylerinin temel yasası : bizlerin sci-fi(bilimkurgu) filmlerinde karşılaştığımız 'klonlama'ya dayalı.Bu uygulamaların sonucunda,kullanılacak olan bu ağaçların sayısı hem artmış oluyor hem de bu ortaya çıkan yeni ağaçlar sayesinde , asılları canlılıklarından ve doğal ortamlarından hiçbir şey yitirmemiş oluyor.Zaten onların asıl amacı da bu.Bu ağaçlardan bir kısmının fiziksel bakımdan aynısını ortaya çıkarıp,canlı ve verimi yüksek olanlara hiçbir zarar vermeden kendi ihtiyaçlarını karşılamak.
                         Peki bu mükemmel insanlar hiç hasta olmuyor mu ? Elbette ki.En az bizimkiler kadar  tehlikeli hastalıklara yakalanma riskleri var.Mikrop her yerde mikrop anlayacağınız.Ancak bizim Ütoplar,her alanda oldukları gibi sağlık alanında da soğukkanlılıklarıyla boy gösteriyor.Fakat soğukkanlılıkları onları bir yere kadar götürebiliyor . O yerden sonra ise devreye bilim adamları giriyor.Yaptıkları karışımlarla hastalıklarına çare bulamadıkları hastaları, 'şifalı ada' anlamına gelen bil-is-i-uto adasına yolluyorlar.Bu adada şifalı bitkilerden oluşan öğünler,adanın tropikal mevsimiyle bütünleşmiş enfes doğal ortamındaki yürüyüşler ve şırıl şırıl akan (bizim kaplıcalar misali) şelalelerde banyolar ve masajlar öneriliyor.Bunların hepsi bir araya gelince de iyileşmemek olanaksız oluyor tabii. 
                    Nüfus yoğunluğunun fazlasıyla düşük,eğitim seviyesinin ve kalitesininse yüksek,halkın bilinçli ve doğanın her mucizesinin içinde olan rüyalar ülkesi Utopia,sizlerle paylaştığım gibi bu avantajlarını oldukça verimli kullanan bir kültür.
                     İnanç ve din meselesine gelince...Bu ülkede farklı dinler ve bu dinlerle beraber gelen farklı mezhepler var.Herkesin inancı farklı yönde.Ancak bu inançların birbirleriyle kenetlendikleri nokta aynı : Utimiu . Bu , halkın her pazartesi günü işlerine/okullarına gitmeden önce uğradıkları vazgeçilmez durağın adı.İnançları her ne kadar farklı yönde olsa da,hepsinin ibadet etmek için buluştukları nokta aynı.Çünkü aslında farklı olan dinler değil,farklı olan düşünce ve inanç yönü.Oysa dinleri tek.Tanrıları tek.Hepsi birbiriyle ilintili ve birbirine bağlı.İşte bu yüzden herkes birbirinin düşüncesine saygı gösteriyor,aynı mekanda yapılan bu 'ibadet'leri , duaları hoş görüyor. İbadet dediğim şey ise , ailelerin çocuklarının geleceği için ve o haftanın her bakımdan güzel ve verimli geçmesi için  her hafta başı pazartesi günleri ettikleri duadan ve şükrandan ibaret.İşte bu kadar basit.Birkaç dakika değer bilmek.Ne uğrunda bir savaş gerektiriyor,ne küçümsemelere/hayattan izole olmaya ihtiyaç duyuyor.İhtiyaç duyduğu tek şey şükran ve paylaşımcılık.Bu paylaşımcılık piramidinin en üstteki elementi ise 'mutluluk' . Kısaca onlar,mutluluğu paylaşıyorlar. 


                         
Yasal Uyarı: Bu sitede yayınlanan yazıların tüm hakları Ceyda Meriç'e aittir. Kaynak gösterilerek dahi bir yazının tamamı yazılı izin alınmaksızın kullanılamaz. Sadece alıntı yapılan yazının bir bölümü, alıntı yapılan habere/yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.